Ana içeriğe atla

Demokrasi | Modeller, yaklaşımlar

 DEMOKRASİYİ TANIMLAMAK

 Demokrasi kelimesi Antik Yunan'da ortaya çıkmıştır; 'demos' kelimesi halk, 'krasi' de yönetim anlamına geliyordu. Yani halkın yönetimi. Fakat bu kavrama çeşitli anlamlar da yüklenmiştir:
  • Fakirler, avantajsız olanlar
  • Profesyonel siyasetçilere ihtiyaç duyulmaksızın, halkın kendi kendisini doğrudan yönetmesi,
  • Çoğunluk yönetimine dayanma
  • Çoğunluğun, azıkların haklarını koruyarak iktidarı kontrol etmesi
  • Sosyal eşitsizlikleri azaltmayı amaçlayan refah sistemi


 A) Halk kimlerden oluşur?

 Demokrasinin temel özelliklerinden biri siyasî eşitliktir. Yani yönetime herkesin katılması gerekir. Ama uygulamada böyle olmaz, siyasî katılıma sınırlama getirilir. Örneğin Antik Yunan'da siyasete yalnızca +20 yaşındaki özgür Yunan erkekleri katılabiliyordu. Birleşik Krallık'ta 1928 yılına kadar, İsviçre'de 1971'e kadar kadınların seçme hakkı yoktu. 1960'lara kadar ABD'de Afroamerikanların oy hakkı yoktu. Ve bugün hâlâ mahkumların oy hakkı yoktur. Halk kelimesi tüm toplumu kapsa da siyasette yalnızca seçmen olarak anlaşılır.

 Aristo ve Plato, demokrasiyi "Bilgelik ve kölelik pahasına kitlelerin yönetimi" olarak görüyordu.

 B) Halk nasıl yönetilmelidir?

 Doğrudan Demokrasi: Vatandaşların siyasal karar alma sürecine doğrudan, aracısız ve devamlı katılımını ifade eder. Böylelikle yöneten ve yönetilen ile devlet ve sivil toplum ayrımlarını ortadan kaldırmaktadır.
 Antik Yunan'da kitle toplantıları şeklinde siyasete yansımıştır. Günümüzde ise referandum ve kitle gösterileri olarak ortaya çıkar. Avantajları şunlardır:
  • Demokrasinin en saf şekli olarak, vatandaşların kendi kaderlerini tayin hakkını güçlü bir biçimde destekler.
  • Daha bilgili ve siyasal açıdan daha öngörülü vatandaşların yetişmesine yardım eder.
  • Kamuya, politikacılara ihtiyaç duymaksızın kendi görüş ve menfaatlerini ifade etme imkanını sağlar.
  • Vatandaşlar kendi verdikleri kararları daha kolay kabul ettikleri için yönetimin meşruluğu üzerinde bir tartışma yaşanmaz.

 Temsilî Demokrasi: Demokrasinin sınırlı ve dolaylı şeklidir. Halkın siyasete katılımı birkaç yılda bir oy kullanmaktan ibarettir. Ve halk yalnızca kendisini yönetecek olanı seçer. Bu ilişki yalnızca seçmen ile yönetici arasında güvenilir bir bağ varsa demokratiktir. Avantajları şunlardır:
  • Sıradan vatandaşları her gün siyasete katılma yükünden kurtarır.
  • Demokrasinin daha uygulanabilir bir şeklidir; kalabalık toplumlar için idealdir.
  • İktidarın daha eğitimli, bilge kişilerin elinde olmasına olanak tanır.
  • Vatandaşları siyasete mesafeli tutarak onları uzlaşmaya teşvik eder.

 C) Halk yönetiminin sınırları nedir?

 Hangi konularda halk karar vermelidir, hangi konular bireylere bırakılmalıdır? Bu soru bizi siyasetteki kamusal-özel alan ayrıma götürür. Buna göre:
 -Liberal anlayışla oluşturulan demokrasi modellerinde demokrasi sadece siyasal alanla kısıtlanır. Demokrasinin amacı da bireylerin kendi özel çıkarlarını izleyebilecekleri bir ortam oluşturmaktır. Dolayısıyla demokrasi, sadece özel durumlarda toplulukları ilgilendirir. Bunun dışında birey özgürlüğüne zarar verebilir. Bu yüzden liberaller doğrudan demokrasiyi reddetme eğilimde olmuşlardır.
 -Sosyalistler ise radikal demokrasi kavramını oluşturmuştur. Bu anlayışta insanların kendilerini etkileyen her türlü karara katılma hakkına sahip oldukları kabul edilir. Demokrasi de bunu sağlamaya yarayan bir araçtır. Bu yaklaşım işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi sosyalist taleplerde ortaya çıkar. Bu yüzden sosyalistler, endüstriyel demokrasiyi isterler.


 DEMOKRASİ MODELLERİ

 A) Klâsik Demokrasi

 Klâsik demokrasi modeli Antik Yunan'da ortaya çıkmıştır. Bu model halkın yönetime katılmasının tek ideal yöntemi olarak tasvir edilir. Ama Antik Yunan'da uygulanan bu demokrasi biçmi tamamen doğrudan yönetme şeklinde değildi; kitle toplantısı yoluyla yönetim anlamına geliyordu. Fakat bu kitle yalnızca 20 yaş üzeri özgür Yunan erkeklerine açıktı. Kadınlar, köleler ve yabancı uyrukluların siyasî hakkı yoktu. Pek çok karar vatandaşların üyesi olduğu Eklesya Meclisi tarafından alınıyordu. Bu meclis yılda en az 40 kere toplanırdı.
 Platon bu modeli, halkın kendini yönetmek için yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadığını söyleyerek eleştirmiştir. Ona göre siyasî eşitlik olmamalıydı. Devleti filozof krallar yönetmeliydi.
 Klâsik model Antik Yunan'dan sonra New England'da uygulanmıştır. Kasaba halkı da bir araya gelip ne yapılacağına karar veriyordu. Bugün ise İsviçre'deki kantonlarda uygulanmaktadır denilebilir.

 B) Koruyucu Demokrasi
 17. ve 18. Yüzyıl'da demokrasi Avrupa'da yeniden ortaya çıktı. Bu çağlardaki anlayış halkın siyasete katılması şeklinde değil vatandaşların kendilerini hükümetin istismarından koruyabildikleri bir mekanizma şeklindeydi. Bu yaklaşım erken dönem liberalleri tarafından savunuldu.
 John Lock'a göre oy verme hakkı mülkiyet hakkına dayanıyordu. Buna göre eğer hükümet vergi toplama hakkına sahip ise vatandaşlar da vergi toplama işini denetleyecek bir meclis oluşturma hakkına sahipti. Fakat bu anlayışta herkesin oy hakkı yoktu. Çünkü yalnızca mülk sahiplerinin, hükümet tarafından istismar edilme olasılığı vardı.
 James Mill ve Jeremy Bentham ise bütün bireyler haz alıp acıdan kaçtığı için evrensel oy hakkının 'en büyük sayıdaki insan için en çok mutluluk'u sağlamanın tek yolu olduğunu düşünüyordu

 C) Gelişmeci Demokrasi

 Jean Jacques Rousseau tarafından geliştirilen bu düşünceye göre vatandaşlar ancak içinde yaşadıkları toplumun şekillendirilmesine doğrudan ve sürekli katılmaları halinde özgürdürler. Burada daha radikal bir demokrasiden söz edilebilir.
"Hiçbir vatandaş diğerini satın alacak kadar zengin olamamalı, kendisini satmaya zorlanacak kadar da fakir olmamalı."

 Bu modelin ılımlı versiyonunu John Stuart mill üretmiştir. Ona göre ise bireyler siyasete katıldıkça vizyonlarını geliştirir. Hatta oy vermek gibi küçük bir eylem bile insanı geliştirir. Bu yüzden kadınlar ve okuma-yazma bilmeyenler oy verebilmelidir, der.

 D) Halk Demokrasisi
 Bu kavram Sovyet tipi ortodoks marxistlerce ortaya çıkarılmıştır. Marxistler, parlamenter-liberal demokrasiyi burjuva demokrasisi olarak görmüşlerdir. Buna göre halk yalnızca siyasî olarak eşit değil aynı zamanda üretim araçlarına da eşit olarak sahipti.

DEMOKRASİYE FARKLI YAKLAŞIMLAR

 A) Plüralist Yaklaşım
  Bu yaklaşım çeşitliliğin iyi olduğunu çünkü bireylerin özgürlüğünü koruyup, tartışmaya ve anlamaya yardımcı oluğunu savunur. Ayrıca çoğunluğun verdiği karar ancak azınlıkların özgürlüklerinin korunduğu ölçüde meşru sayılır. Çünkü çoğunluğun kararı geçerli sayılırken o çoğunluğun seçim yaparken birçok farklı görüşü değerlendirdiği varsayılır.

 James Madison tarafından geliştirilmiştir. Ona göre denetlenmeyen bir demokrasi çoğunlukçuluğa giderdi. Bu yüzden kuvvetler ayrılığını, çoklu meclis yapısını ve federalizmi öneriyordu (modisoncu demokrasi). Böylelikle iktidarın dağıtıldığı bir devlet yapısı ortaya çıkıyordu. Ayrıca liderler, hesaba çekilebilirdi. Ona göre toplumda gruplar olmalı ve bu grupların siyasî temsilî olmalıydı.
 ABD'deki çoğulcu yapıda imtiyazlı kişilerin iktidara etkisi, sıradan vatandaşlardan daha fazlaydı. Aynı zamanda hiç kimse, iktidara anti-demokratik yollarla sahip olacak güçte değildi.

Demokrasinin gelişim sürecinde, çoğunluğun devlet yönetimindeki kararlarının mutlak olması, azınlık haklarını kısıtlayabileceği kaygısı çoğulcu demokrasiyi ortaya çıkarmıştır. Azınlıkta veya muhalefette olanların korunması, düşüncelerin serbestçe hiçbir baskıyla karşılaşmadan söylenebilmesi çoğulcu demokrasi için şarttır. Çoğulcu teoride otoritenin dağıtılması devletin aceleyle ve düşünmeden hareket etmesini engeller, aynı zamanda önemli güç merkezlerinin uyuşmaması durumunda da herhangi bir adımın atılmasını önler.

 Charles Lindblom da bu anlayışta 'poliarşi' kavramını üretmiştir. Buna göre seçim zamanı partiler arası rekabet, fikir özgürlüğü, yönetenler ile yönetilenler arasındaki güven bağı gibi özelliklerher ne kadar halkın doğrudan kendi kendini yönetmesi idealinden uzak olsa da halk tarafından hesaba çekilebilir olduğu için demokratiktir.
  • Bireysel haklar güvence altına alınmaktan çıkar

 B) Elitist Yaklaşım
 Elitizm, demokrasi ve sosyalizmin bir eleştirisi olarak ortaya çıkmıştır. Vilfredo Pareto, Gaetano Mosca, Robert Michels gibi elitistlere göre demokrasi, aldanıştı. Çünkü siyasî güç her zaman ayrıcalıklı bir sınıfın elindeydi. Bu klâsik anlayışa göre elit yönetimler kaçınılmazdı. (Klâsik elitizm, ampirik olma iddiasındadır; bir reçete sunmaktan ziyade bir olguyu tespit iddiasıyla elit yönetiminin toplumsal hayatın kaçınılmaz ve değiştirilemez bir gerçeği olduğunu ileri sürer.)
 Örneğin Gaetano Mosca, tüm toplumlarda yöneten ve yönetilen olmak üzere iki sınıf mevcuttu. Vilfredo Pareto'ya göre ise toplum iki tipolojiden oluşurdu: tilkiler, kurnazlıkla toplumun rızasını manipüle eder; aslanlar, zor kullanarak yönetirler. Robert Michels'e göre ise tüm toplumlarda iktidar, elit bir grubun elindeydi. Bu durum Oligarşinin Demir Kanunu olarak adlandırılır.

 Charles Wright Mills, ABD'deki liberal demokrasinin aslında bir göz boyamadan ibaret olduğunu söyler. Çünkü iktidar Kongre, iş adamları ve ordunun üçlü kontrolünün -Triumvira- üzerindedir. Küçük işletmeler, örgütlü işgücü, tüketici lobileri siyasete ancak marjinal bir düzeyde etki edebilmektedir.

 Seçmenler, hangi elit tarafından yönetileceklerine demokrasi ile karar verebilirler ancak iktidar sonuçta yine bir elitin elinde olur. Bu rekabetçi elitizm modeli Anthony Downs tarafından geliştirilmiştir. O, açık ve rekabetçi seçimlerin, demokrasiyi garantilediğini iddia etmiştir. Bu modele göre karar verme işlevi, toplumun en bilge, en hünerli kişilerine bırakılırsa avantajlı bir durum olurdu. Fakat bu modelde halk, siyasete ilgisiz olmaya başlayıp umursamamazlık ve yabancılaşmaya uğrayabilirdi. Bu bakımdan doğrudan demokrasiyle uyuşmaz.

 C) Korporatist Yaklaşım
 Korporatizm, İtalya Krallığı'nın son dönemlerine, faşizmin iktidarda olduğu zamanlarda ortaya çıkmıştır. Faşizme göre milleti millî birlik önemliydi. Bu anlayış da korporatizmin, toplumu organizmacı bir gözle görmenin bir sonucu olarak her kesimin tüm faaliyetlerinin amacını dayanışma ve ortak çıkara indirgeyen bir yaklaşım olması özelliğiyle örtüşür. Farklı kesimlerin farklılıkları ancak ortak çıkar ya da devletin faydası ekseninde okunduğu müddetçe yaşayabilir. Korporatif ekonomi ile İtalya Krallığı'ndaki işsizlik azalmış ve milli gelir yükselmiştir. Korporatist eğilimler 1945'lerden sonra İskandinav ülkelerinde artış göstermiştir.
 Korporatizmde iktidarı kontrol eden kesimler zengin sınıflar olurken fakirlerin düşünceleri siyasete yansımaz. Siyasî kararlar da iktisadî gruplar arasında alınır.

 D) Yeni Sağ Yaklaşımı
 Yeni sağcılara göre ekonominin en iyi şekilde işlemesi, hükümet ekonomiye müdahale etmediği zaman mümkündü. Bu yüzde serbest piyasa savunulur. Korporatizm ise, iktisadî grupların devletten gereksiz paralar (Örn. Yardım ödenekleri, kamu yatırımları…) almalarına sebep olabilirdi. Bu sayede güçlü çıkar grupları iktidara egemen olabilirdi. Bu da kaçınılmaz olarak devlet müdahalesine yol açacaktı. Devlet müdahalesi ise ekonomik durgunluğu getirecekti.

  Yeni sağcılara göre seçim siyaseti, siyasetçilerin seçmene gerçekçi olmayan vaatlerde bulunmasına sebep olacaktı. Bu da devlete mâlî yük getirecekti.

 E) Marksist Yaklaşım
 Liberal demokrasinin ürettiği siyasal eşitlik ile kapitalist sistemin ürettiği sosyal eşitsizlik arasında çelişki vardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Devlet Kavramının Tanımı ve Devletin Rolü

  DEVLET NEDİR?    Sınırları belirlenmiş toprak b ütünlüğü içinde egemen h ükümet yetkisi tesis etmiş, otoritesini kurumlar aracılığıyla uygulayan siyasî birliktir.  Devletin b ölgesi t üm beşer î faaliyetlerin üstüne d üşer . Sosyal refah, iç d üzen , halk sağlığı için uğraşır, bundan meşruiyet kazanır. Kural koyar, d üzenler , yetkilendirir, yasaklar...  Temel soru ise neler devlet kontrolüne bırakılmalı, neler bireye bırakılmalıdır? Bu sorunun nesnel bir cevabı yoktur. Fakat denilebilir ki yalnızca bireyi ilgilendiren konular bireye, birden fazla kişiyi etkileyen konular devlete bırakılmalıdır.  1) İdealist Perspektif  Hegel'in felsefesinde hayat bulur. Ona göre toplumsal varoluşun 3 unsuru vardı: Aile, sivil toplum ve devlet. Aile, insanların kendi çıkarlarına ve çocuklarının iyiliğine önem veren bir diğerkâmlığa sahipti. Buna karşın sivil toplum, bireylerin kendi çıkarlarını başkalarının çıkarlarının önüne koyduğu 'evrensel egoizm' alanı gibiyd

İdeolojiler | Liberalizm, muhafazakârlık, sosyalizm, marksizm

İdeoloji, en ihtilâflı kavramlardan biridir. Bugün ideoloji kavramı bir tanım olup geçmişte olumsuz bir anlam taşımaktaydı. Bu kavram ilk olarak Destutt de Tracy tarafından kullanıldı. Tracy için bu kavram, bilimsel bir disiplindir. Doğru ile yanlışı, hurafe ile bilimsel olanı ayırmaya dönük bir fikirler bilimidir ideoloji. Tracy'nin amacı ideolojiyi, biyoloji veya zooloji gibi bilimlerle aynı statüye eriştirmekti.  İdeoloji kavramına Tracy'den sonra Marx tarafından yeni bir anlam yüklendi. Marx'a göre ideoloji, yöneten sınıfın sömürmesine yardımcı olan fikirlerdi. Bu fikirlerin özelliği, alt sınıfları yanıltabilmesiydi. (Alt sınıflar yanıldığı zaman da sistem devam ediyordu.)  İdeoloji kavramına alternatif açıklamalar liberaller ve muhafazakârlar tarafından da getirildi. İki dünya savaşı arası dönemde ortaya totaliter rejimlerin çıkması, Karl Popper , Jacob Talmon , Hannah Arendt gibi yazarları, ideolojiyi boyun eğmeye yarayan sosyal denetim aygıtı g

Roma döneminde siyasal düşünce

Roma, MÖ. 8. Yüzyıl'dan 6. Yüzyıl'a dek Etrüsk kökenli krallar tarafından yönetildi. M.Ö. 509'da son kral Tarquinius Superbus tahttan indirildi ve ardından cumhuriyet rejimi kuruldu.  Krallık döneminde Comitia Curiata adında bir meclis kurulmuştur. Bu meclisin kral olarak seçtiği kişinin hükümdarlığını ilân etmesinin ardından yeni kral başrahiplik, başkomutanlık ve başyargıçlık gibi görevleri üstlenmiştir. Bu yetkilerin bütününe imperium denirdi.  Krallığın yıkılıp cumhuriyetin kurulmasının ardından Comitia Curiata meclisini önemini zamanla kaybetmeye başladı. Bunun yerine askerlerce oluşturulan Comitia Centuriata isimli yeni bir meclis öne çıkmaya başladı.  Toplum  Roma toplumu, başlangıçta hayvancılıkla geçinene kabilelerden meydana geliyordu. Bir zaman sonra, tüm kabilelerin reisleri aristokrat bir sınıf oluşturmaya başladı. Zaman içinde bu reislerin aileleri ve soyları bir bütün halinde patrici sınıfını oluşturdu. Ayrıca, bu kabilelerin tamamı Roma

Antik Yunan Siyasal Düşüncesi

Bug ü nk ü modern siyasetteki pek ç ok kavram ve kurum temellerini Antik Yunan'dan alır. Anayasa, hukukun ü st ü nl üğü , demokrasi, meclis, m ü lkiyet gibi kavram ve kurumlar bunlardan baz ı lar ı d ı r. Antik d ö nem Doğu siyas î d üşü ncelerinde ise Tanr ı -Kral anlay ışı hakimdir. Y ö netim i ş inin ve y ö neticilerin kutsal ve tanr ı sal oldu ğ u kabul edilir. Bu y ü zden vatanda ş lar ı n pasif bir bi ç imde y ö netime itaat etmesi beklenirdi. Oysa Antik Yunan'da vatandaşların bir kısmının katılımıyla y ö netim ger ç ekle ş irdi.  Diğer medeniyetlerde d üşü nce evren ve do ğ a ç evresinde ş ekillenirken Antik Yunan'da filozofların etkisiyle insan ve toplum ç evresinde ş ekillenmeye ba ş lad ı .   Antik d önemlerde Hellas adıyla anılan yarımada, oldukça dağlık bir b ölgedir . Ve verimli tarım alanları çok azdır. Bu verimsiz topraklar Yunanları denizciliğe ve koloniciliğe y önlendir mişt i r.  Bu coğrafyaya ilk önce Minos uygarlığı (M.Ö. 2600-1400) y

Sosyolojiye Giriş

Sosyoloji, insanın toplum yaşamının ve toplumların bilimsel incelemesidir. Sosyolojik araştırmalar, sokakta karşılaşan farklı bireyler arasındaki ilişkilerden k üresel sosyal işleyişlere kadar geniş bir alana yayılmıştır. Ve bu araştırmaları yapmak için sosyolojik bakış açısı gereklidir.  Sosyolojik bakış açısı olaylara daha geniş bir açıyla bakmayı ifade eder. Bunun için de sosyolojik imgelem e ihtiyaç duyarız. Charles Wright Mills'in bu sözüne göre sosyolojik imgelem, insanı gündelik hayatın sıradanlığından kurtarır. Böylece olaylara daha geniş açıdan bakarak olayları daha iyi yorumlarız.   Kuramlar ve Kuramsal Yaklaşımlar   Karmaşık olayları daha iyi yorumlayabilmek için (olguların yalnızca nasıl ortaya çıktıklarını değil , neden ortaya çıktıklarını da bilmek için ) kuramlara ihtiyaç duyarız.   İlk Kuramcılar  Sosyolojinin k ökenini doğuran, Avrupa'da 1789 Fransız Devrimi ile Sanayi Devrimi'nin yarattığı altüst edici değişmeler oldu. Bu sırada da dün

İktisat Bilimine Giriş

 İktisat, bireyler ve toplumların dünyadaki kıt kaynakları, sonsuz ihtiya çlarını karşılamak için nasıl dağıttıklarını inceleyen bilim dalıdır.  Yery üzünde sahip olduğumuz kaynakların miktarları sınırlıdır. Petrol rezervi, altın, elma armut, hepsinin miktarı sınırlı ve tükenirdir. Bu yüzden bu kaynakların dağıtılması önemlidir ve bu kaynaklar iktisadın konusunu oluşturur.  Gazetelerde yazılarını okuyup, televizyonlarda izlediğiniz iktisat çıların hemen hemen hepsinin farklı görüşlere sahiptir. Bu, bir sosyal bilim ve politika aracı olarak iktisadın pozitif ve normatif özelliğinden kaynaklanmaktadır.  Pozitif iktisat bir iktisadi olayın ne olduğu, normatif iktisat ise ne olması gerektiği ile ilgilidir. Pozitif iktisat mevcut durumu inceleyip, “ne olduğunu” belirlemeye çalışır, değer yargısı içermez. Örneğin “Türkiye’nin 2011 yılı dış ticaret açığı yüksektir ifadesi bir pozitif iktisat ifadesidir.”. Bu ifadenin doğru olup olmadığını dış ticaret verilerine bakarak test edebil

Helenistik Dönem

  Platon  Asıl adı Aristokles olan Platon, Atina'da eupatrides sınıfına mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Soylu bir genç olarak Platon, her bakımdan kendini geliştirme imkânı bulmuştur. 20'li yaşlarınla Sokrates'le tanışmış ve o ölene dek yanında eğitim görmüştür.  Platon, hocası Sokrates'ten idealizmi öğrenip bunu geliştirdi. Bu düşünceye göre evrendeki varlıkların kökeni fiziksel değil ruhsaldır. Platon bunu mağara örneğiyle açıklar: Bir mağaranın önünde durup arkası güneşe dönük olan kişi, güneşi hiç görmemiştir. Yalnızca önündeki kendi gölgesini görmektedir. Bu kişi duvardaki gölge ve ışığı gerçeğin kendisi sanar. Oysa gerçek Güneş ve kendi bedenidir.  İki ayrı evren ayrımının ardından Platon, bilginin de iki ayrı alanı olduğunu söyler. Fakat gerçekte iki ayrı bilgi yoktur: Bilgi ( episteme ) tektir ve gerçektir. Bu gerçek bilgiye de ancak akıl yoluyla ulaşılabilir. Dolayısıyla duyularla elde edilen bilgiler gerçek b

Siyaset/Politika Nedir?

 Siyaset, en geniş anlamıyla insanların hayatını düzenleyen genel kuralları yapmak, korumak ve değiştirmek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir. Ancak akademik olarak, devlet yönetimiyle ilgili işleri ilgilendiren her türlü eylem olduğu düşünülebilir. Siyaset kelimesi Arap çadan Türkçeye ge çen bir kelime olup bu dil de 'seyis' kelimesinden türemiştir. Siyaset kelimesi daha sonra şehirlerin ve insanların yönetimi anlamında kullanılmıştır. Bugün ise Batı dillerinden bize geçen 'politika' kelimesiyle eş anlamlıdır. Politika ise Eski Yunan’daki şehir devletlerinin yönetilmesi anlamında kullanılıyordu. ' Zoon Politikon '  "İnsan sosyal bir hayvandır." Aristo bu sözü toplu halde yaşamanın insanın doğasından gelen bir özellik olduğunu belirtmek için söylemiştir. Aristo'ya g öre bir insanın toplum dışında yaşayabilmesi için ya bir tanrı ya da bir canavar olması gerekir . Bu görüşe göre insan, doğal bir i çgüdüyle birlikte yaşamaya eğ