DEVLET
NEDİR?
Sınırları
belirlenmiş toprak bütünlüğü içinde egemen hükümet yetkisi tesis etmiş, otoritesini kurumlar aracılığıyla uygulayan
siyasî birliktir.
Devletin bölgesi tüm beşerî faaliyetlerin üstüne düşer. Sosyal refah, iç düzen, halk sağlığı için uğraşır, bundan
meşruiyet kazanır. Kural koyar, düzenler, yetkilendirir, yasaklar...
Temel soru ise neler devlet kontrolüne
bırakılmalı, neler bireye bırakılmalıdır? Bu sorunun nesnel bir cevabı yoktur.
Fakat denilebilir ki yalnızca bireyi ilgilendiren konular bireye, birden fazla
kişiyi etkileyen konular devlete bırakılmalıdır.
1) İdealist
Perspektif
Hegel'in felsefesinde hayat bulur. Ona göre
toplumsal varoluşun 3 unsuru vardı: Aile, sivil toplum ve devlet. Aile,
insanların kendi çıkarlarına ve çocuklarının iyiliğine önem veren bir
diğerkâmlığa sahipti. Buna karşın sivil toplum, bireylerin kendi çıkarlarını
başkalarının çıkarlarının önüne koyduğu 'evrensel egoizm' alanı gibiydi. Devlet
ise karşılıklı sempati ve diğerkâmlık ile temellenen etik bir topluluktu. Fakat
idealist yaklaşım devlete çok fazla iyimser yaklaşmıştır.
2) Fonksiyonel
Perspektif
Devlet kurumlarının rolü ve amacı konusunda
yoğunlaşmıştır. Devlet temel işlevinin toplumsal düzeni sağlamaktır. Bu
yaklaşıma benzer olarak Marxistler, devleti, kapitalizmin sürmesini sağlayan
bir mekanizma olarak görmüşlerdir. Ancak bu yaklaşım, düzeni sağlayan her
kurumu devletle birleştirmişlerdir.
3) Örgütsel
Perspektif
Devlet, sosyal varlığın ortak örgütlenmesinden
sorumlu ve giderleri toplum tarafından karşılanan, kamusal olarak tanınan bir
dizi kurum olarak tanımlanır. Bu yaklaşım devlet ile sivil toplumu birbirinden
ayırır.
DEVLETİN ÖZELLİKLERİ
- Egemendir: Toplumdaki tük grupların üzerinde iktidar sahibidir. Thomas Hobbes'a da devleti Leviathan canavarına benzetmiştir. Max Weber ise devletin meşru şiddet kullanma aracı olduğunu söylemiştir.
- Kurumları kamusaldır: Sivil toplumun özel kurumları vardır ve bu kurumlar bireylerin çıkarlarıyla ilgilenirken devletin kurumları ise ortak çıkarlarla ilgilenir.
- Meşrulaşmıştır: Devletin kararları her ne kadar zorunlu değilse bile genel olarak toplumun geneli tarafından bağlayıcı kabul edilir. Çünkü bu kararların genelin yararına olduğu varsayılır.
- Hükmetme aracıdır: Devlet, kanunlarına itaat ettirme ve kurallarını ihlâl edenleri cezalandırma kapasitesine sahiptir.
- Ülkesel bir birliktir: Devletin kendi ülkesi üzerindeki yetkileri coğrafî olarak tanımlıdır. Bu yetki herkesi kapsar.
Devlet ile
hükümet arasındaki farklar
- Devlet, hükümetten daha geniştir. Hükümet ise devletin bir parçasıdır.
- Devlet devamlı ve süreklidir. Hükümet ise geçicidir, kısa ömürlüdür.
- Hükümet, devlet otoritesinin işletilmesini sağlayan bir araçtır. Hükümet sadece devletin beyni olma görevindedir.
- Devlet, kişisel olmayan bir otoritedir. Memurlar bürokratik usûllere göre işe alınır ve görevliler, hükümetin ideolojik isteklerine duyarsız olacak şekilde, seçilir.
- Ortak iyiyi ve genel iradeyi temsil etmeye çalışır. Fakat hükümet ise belli ideolojileri temsil eder.
RAKİP DEVLET
TEORİLERİ
Birbiriyle çatışan 4 temel devlet teorisi
vardır:
A) Plüralist (Çoğulcu) Devlet
Liberal felsefeden doğmuştur. Buna göre birey ön plânda, devlet ikinci plândadır. Devletin ana görevi de toplumda bir
'hakemlik, bilirkişilik' vazifesi gütmektir. Devlet, tarafsız bir şekilde
hakemlik görevinde bulunursa o zaman ortak iyiyi sağlama yolunda çalışmış olur.
Devletin olmadığı yerde bireyler birbirlerini
istismar edebilir. John Locke, bu durumu "Nerede kanun yoksa orada
özgürlük de yoktur." diyerek açıklamıştır. Buna rağmen devlet de bireyleri
istismar edebilir. Buna önlem olarak anayasal düzen ortaya çıkar. Thomas Hobbs ise devlet olmazsa kaosun ortaya
çıkacağını söylemiş ve vatandaşların mutlakiyetçilik ile kaos arasında bir
tercih yapmaları gerektiğini belirtmiştir.
Toplum açısından plüralist devlet, liberal demokrasilerde iktidarın yaygın ve eşit bir biçimde dağılmasıdır. Devlet açısından ise
muhtelif tüm sosyal grupların
siyaseti etkilemesine açık bir düzendir. Devlet hiç kimsenin tarafını tutmaz; kendi çıkarı da yoktur.
Siyasî yükümlülük: Vatandaş devlete karşı ödev sahibi, itaat etmek ve saygı göstermek
B) Kapitalist
Devlet
Marksist bakış açısıyla ortaya çıkmıştır. Buna göre toplum, ekonomik yapısıyla birlikte analiz edilmesi gerekir. Devlet
ise sınıf sisteminden doğar ve sınıf sistemine dayanır; sosyal hayatın gerçek
dayanağı olan altyapının koşullandırdığı üstyapının vücut bulmuş hâlidir.
Neomarxistlerden Antonio Gramşi Marx'ın düşüncelerine 'hegemonya' kavramını getirmiştir.
Burjuvanın hegemonyasında devlet önemli bir araçtı. Bu hegemonya ise sadece
ekonomiyle değil, düşünce ve inançları kabul
ettirebilmekle ilgiliydi.
C) Leviathan Devlet
Kendi kendisine hizmet eden ve kendisini
geliştiren bir canavar gibidir. Bu yaklaşım yeni sağcılara ve neo-liberallere
aittir. Onlar için devlet, bireyi kısıtlayan ve ekonomik özgürlüğü tehdit eden;
plüralistlerin hakem devlet öngörüsünün aksine her şeye müdahale eden bir
'dadı'dır. Bu yaklaşımın merkezinde, devletin toplumunkinden ayrı çıkarları
olduğu düşüncesi yatar. Yeni sağcı düşünürler, devletlerin 20. Yüzyıl'daki
müdahaleci eğilimlerinin sebebinin, kapitalizme denge getirerek sınıf
çatışmasını çözmeyi ve istikrarı sağlamak değil, kendi amaçları ve iç
dinamikleri olduğunu söyler.
D) Patriarkal
Devlet
Feministlerin bakış açısıyla ortaya çıkmıştır.
Fakat feminizmin sistematik bir devlet teorisi yoktur. Liberal feministler plüralist devlet görüşünü benimser. Böylece toplumsal cinsiyete ilişkin eşitliğin reformlarla
çözülebileceğini söylerler. Kadınların oy hakkının olmadığı zamanlarda devletin
ataerkil olduğunu ama yine de bu eşitsizliği çözebileceğini kabul ederler.
Devlet müdahaleciliği ise bu eşitsizliği çözmede bir araç olarak
kullanılabilir.
Radikâl feministler devlete karşı olumsuz
yaklaşır. Devlet iktidarının ataerkil bir baskıyı yansıttığını düşünürler.
Ayrıca marxistlerle radikâl feministler arasında beli noktalarda görüş birliği
vardır. Her iki grup da devletin kendine özel çıkarları olduğu fikrini
reddeder. Fakat marxistler devleti iktisadî bağlamda açıklarken feministler
ataerkil aile yapısının neden olduğu toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle açıklar.
Feministler için devlet 'erkekler tarafından, erkekler için' yönetilmektedir.
Kadının 'ev hanımı, anne' konumuna
indirgendikçe devletin ataerkil yapısı sürmeye devam eder. Devlet kadınları
kamusal alana soksa bile bu eylem 'bakım meslekleri' grubundaki mesleklerle
sınırlandığı sürece kadınlar, devlete daha bağımlı hale gelecektir. Böylece
kadınlar yedek emek ordusu olacaktır.
DEVLETİN ROLÜ
1) Minimalist
Devlet
Klâsik liberallerin devletidir. Birey, mümkün olan en geniş özgürlüğe sahip olmalıdır. Devlet adeta bir gece
bekçisidir. Ekonomi alanında ise tüccar rolü kazanmamalıdır çünkü
devletle kimse rekabet edemez. Tayvan ve Singapur minimalist özellikler taşır.
- Devlet düzenini korumalıdır. (Polis, jandarma)
- Sivil alandaki sözleşmelerin uygulanması sağlar. (Yargı)
- Dıştan gelecek saldırılara karşı koruma görevi, devletindir. (Asker)
2) Kalkınmacı
Devlet
Sanayisi gelişmiş devlettir. İktisadî hayata müdahale eder. Bir devlet ne kadar geç sanayileşirse devletin rôlü de o kadar
artar. Kalkınmacı devletlerin piyasaya müdahalesi toplumsal eşitliği sağlamaya
yönelik değil millî refahı arttırmaya yöneliktir.
Viktorya dönemi Britanya'sı, Meiji dönemi
Japonya'sı, III. Reich bu devlet
tipine örnektir.
4) Sosyal
Demokrat Devlet
Bu tür devletlerde devlet müdahaleciliği
sosyal eşitliği ve piyasa dengesizliğini düzeltmeyi sağlamaya yöneliktir. Bu
yüzden üretimin arttırılmasına değil, adil bir şekilde dağıtılmasına önem
verir. Bu bakımdan keynezyen ekonomisiyle paralellik gösterir.
Modern liberâllerin ve sosyal demokratların
idealidir. Bugün Avusturya, İsveç, Danimarka gibi devletlerde sosyal demokrasi
vardır.
5)
Kamusallaştırılmış (Koleklifleştirilmiş) Devlet
Bütün iktisadî hayat, devletin
kontrolü altındadır. Özel teşebbüs tamamen ortadan kaldırılmıştır. Oysa
marksizmde millileştirme gibi bir hüküm yoktur. Hatta sınıf çatışması
çözüldükten sonra devletin tamamen ortadan kalkacağı öngörülür.
SSCB, Alman Demokratik Cumhuriyeti bu
devletlere örnektir.
6) Totaliter Devlet
Müdahalecilik çok güçlüdür. Eğitim,
din, aile hayatı, ticaret, turizm vs. hepsi devletin kontrolündedir. Sivil
toplum sönmüş durumdadır.
SSCB, III. Reich, Saddam Hüseyin dönemi Irak'ı
bu devletlere örnektir.
Globalleşme
Dünyanın bir tarafındaki olayların ve kararların dünyanın obur ucundaki insanları etkileşmesidir. Global sermaye yüzünden devletler ülkelerindeki ekonomiyi
kontrol etmekte güçlük çeker. Ulus
devletin en önemli tehdidi globalleşme hareketidir. Politikalar ise
uluslararasına doğru genişlemiştir. AB, NATO, Dünya Ticaret Örgütü, OECD gibi
örgütlerin politikaları devletlerin yerel politikalarını da etkilemektedir.
Devletin
yeniden yapılandırılması
Bu hareket 1980'lerde devleti arka plana itme
çabasıdır. Yönetim anlayışımdan
karşılıklı etkileşime dayanan aylayış gelişti: Yönetişim anlayışı.
Devlet-altı yönetimler
Adem-i merkeziyetçilik anlayışı güçlendi. Birleşik Krallık'taki İskoç
referandumu, Türkiye'de Barış Süreci, adem-i merkeziyetçilik doğrultusunda
atılan adımlardır.
Yorumlar
Yorum Gönder