Ana içeriğe atla

Antik Yunan Siyasal Düşüncesi

Bugünkü modern siyasetteki pek çok kavram ve kurum temellerini Antik Yunan'dan alır. Anayasa, hukukun üstünlüğü, demokrasi, meclis, mülkiyet gibi kavram ve kurumlar bunlardan bazılarıdır. Antik dönem Doğu siyasî düşüncelerinde ise Tanrı-Kral anlayışı hakimdir. Yönetim işinin ve yöneticilerin kutsal ve tanrısal olduğu kabul edilir. Bu yüzden vatandaşların pasif bir biçimde yönetime itaat etmesi beklenirdi. Oysa Antik Yunan'da vatandaşların bir kısmının katılımıyla yönetim gerçekleşirdi.

 Diğer medeniyetlerde düşünce evren ve doğa çevresinde şekillenirken Antik Yunan'da filozofların etkisiyle insan ve toplum çevresinde şekillenmeye başladı

 Antik dönemlerde Hellas adıyla anılan yarımada, oldukça dağlık bir bölgedir. Ve verimli tarım alanları çok azdır. Bu verimsiz topraklar Yunanları denizciliğe ve koloniciliğe yönlendirmiştir.

 Bu coğrafyaya ilk önce Minos uygarlığı (M.Ö. 2600-1400) yerleşmiştir. Suriye ve Mısır kökenlidirler. Denizcilik alanında ilerlemişlerdir. Girit ve Santorini adaları başta olmak üzere Ege adalarına yayılmışlardır. Fakat M.Ö. 1450'de yaşanan yanardağ patlaması bu uygarlığı çok zayıflatmıştır.
 Daha sonra bölgeye (M.Ö. 1600-1150) Hint-Avrupa kökenli, tunç silâhlara sahip Akalar yerleşir ve Miken uygarlığını kurar. (Minos uygarlığı etkisini ve gücünü yitirir.) Bu uygarlıkta aristokrasi ve savaşçılık çok önemli ve statü göstergesidir.

 Daha sonra ise az uygarlarmış ve daha savaşçı bir topluluk olan ve demir silâhlar kullanan Dorlar, yarımadaya Balkanların kuzeybatısından göç etmeye ve burada baskın hâle gelmeye başladı. Bu topluluk İbn. Haldun'un deyimiyle asabiyyet sahibi idi.
 Kendi içlerinde eşit olmalarına rağmen yabancılara karşı eşit davranmamışlardır: Kendi kültürlerini korurken diğer milletleri toprağa bağımlı bir hâle sokmuşlardır. Bütün bunların sonucu olarak Helenler birçok kabileden oluşan, aynı fakat farklı lehçelere ayrılmış bir dil konuşan, ortak bir kültür ve dine sahip etnik bir grubu oluşturmuşlardır. Fakat buna rağmen sadece yabancı düşmanlara karşı birlik içinde hareket etmişlerdir; kendi içlerinde ise genellikle rekabet hâlinde olmuşlardır.
 Dorlar'ın istilâsının ardından Akalar Batı Anadolu'ya göç etmeye başladılar. Kuzeyden güneye Aiol, İyon ve Dor milletleri yerleşti. Buraya İyonya adı verildi.

 M.Ö. 12-9 yüzyılları arası Miken (Aka) uygarlığının tahrip edilmesinden dolayı çok az bilgi edinildiği için Karanlık Çağ olarak adlandırılır.
 Homeros'un eserlerinin tanıklık ettiği dönem (M.Ö. 9-8) ise Homerik Çağ'dır.
 Arkaik Çağ (800-500) arasıdır.

Etnik Yapı
 Yunanlar aynı fakat lehçeleri bulunan bir dili konuşan bir etnik grubu oluşturdular.

 Sparta şehrinde Dorlar hakim oldu. Şehirde çok homojen bir toplum oluştu.  Pek çok alanla ilgilenmeyi bırakıp askerlikle ilgilendiler. Bu sayede orduları çok güçlü hâle geldi.
 Atina şehrinde ise Akalar hâkimdi. Heterojen bir toplum vardı. Sanat, bilim, felsefe, mimari daha gelişmişti. Buna karşılık orduları daha zayıftı.

Soylulardan oluşan 9 Arkhon yönetmiştir. Görevi biten arkhonlar Ares Tepesi'nde toplandığı için burada meclis kurulmuştur.

Yazılı bir hukuk yoktur, geleneksel bir hukuk anlayışı vardır. Bu da aristokrasinin keyfiliğini arttırabildiği gibi tiranların ortaya çıkmasına da sebep olmuştur.

  Din 
  Antik Yunan'da din, mitolojiye dayanıyordu. Çoktanrılı bir dinî anlayış yaygındı. Ve her bir kentin de kendine özgü, o kenti kutsayan bir tanrısı vardı. Bireyler ancak bir kentin Tanrısı'na bağlandıkları zaman yaşamını sürdürebiliyordu. Böyle yapmazlarsa toplumdan dışlanıyorlardı. İnsanlar ancak bir kentin vatandaşı olduğu sürece değer kazanıyordu. Adak adamak yaygın bir ibadet biçmiydi.

 Prytaneion (hükümet konağı) şehrin en yüksek tepesine kurulur ve yanı başında kutsal ateş yakılırdı. Arkhonlar bu binada yaşardı. Yeni bir koloni kurulacağı zaman güç eden kişiler yanlarına bu ateşten alırdı. Böylece gittikleri yeri kaostan kozmosa çevirirlerdi.

Tanrılar ailesinin başında, gök tanrısı Zeus bulunmaktadır. Karısı Hera, bir ay tanrıçası olup kadınların koruyuculuğunu yapar; evlenme ve doğum zamanlarında yardımlarına koşardı. Poseidon ise denizlerin tanrısıdır. Afrodit, aşk ve güzellik tanrıçası; Ares, savaş tanrısı; Athena, zekâ tanrıçası ve aynı zamanda şehirlerin koruyucusu; Apollon, güneş tanrısıdır.

 Themis ve Dike ise “adalet” tanrıçalarıdır. Themis aristokratik adalet anlayışının tanrıçasıdır. Yerleşmiş aristokratik değer ve kurumların (nomos) koruyucusu olarak kabul edilir. Tanrısal otoriteye dayanan Themis, adaletten çok “doğruluğu” temsil eder. Dike ise daha çok “adalet”i temsil eder. Kanun önünde eşitlik, toplumun genel kabulüne uygun olma gibi demokratik değerleri ifade eder. Polis hayatının gelişmesiyle beraber Themis (doğruluk) önemini yitirip Dike (adalet)önem kazanmıştır.

 Kent Devleti
 M.Ö. 8-7. Yüzyıllar kent devletlerinin hızla gelişmeye başladığı yıllardır. Bundan öncesinde ekonomik hayat durgun olduğu için kabile örgütlenmeleri varlığına devam etmiştir. Bu yüzyıllardan sonra ticaret ve para ekonomisi gelişti.
 Başlangıçta tarım ekonomisine ve eşitlikçi bir toprak dağılımına dayanan bir ekonomi anlayışı hâkimdi. Topraklar başta tüm kabileye aitken zamanla kabile şeflerinin özel mülkü hâline gelmeye başladı. Sonraları koloniciliğin artmasıyla para ekonomisi gelişti. Bu sırada da kabile şefleri aristokrasi sınıfını oluşturmaya başladı.
 Bu aristokrasi sınıfı sadece soy üstünlüğüyle değil, ekonomik gücüyle de etkili olmaya başladı.

 İlk polisler tarımla uğraşan dağınık köy evlerinden oluşuyordu. Bu dağınık köyler birbirine kabile bağlarıyla bağlıydı. Kafile şefleri de toplantılarını agoralarda yapıyordu. (Daha sonra agoralar Pazar yerine de dönüştü.) Köylerde topraklarını kaybedenler, zamanla kentlerdeki pazarların çevresinde yaşamaya ve buradaki ekonomiye bağımlı hâle gelmeye başladı.

 Gelişmiş bir kent devletinde bir alışveriş yeri olarak agora, spor alanı olarak gymnasion, tiyatro ve dini ayin yeri olarak da theratron (tiyatro)'lara sahipti. (Sparta hariç; Sparta, dağınık köyler topluluğu gibiydi. Bu bağlamda Tukidides, polis sözcüğünü her iki şehir tipi için de kullanır.)

 Polislerin kabilesel köklerini gösteren örneklerden biri prytaneion isimli devlet konağıdır. Tanrıça Hestia'nın kutsal ateşi burada sürekli yanar. Yeni bir koloni kurulacağı zaman Yunanlar bu ateşten yanlarında da götürürdü. Aristoteles, Solon öncesi dönemde arkhonların burada ikâmet ettiklerini söyler.

 Hestia'nın ateşinin götürülmesi, yeni koloni için Tanrı düzenini temsil ediyordu. İnançlarına göre koloni kurulmadan önce bölgede var olan kaos ve medeniyetsizlik, ateşle birlikte yerini düzene, medeniyete, kaotiklikten kurtulup kosmos'a bırakırdı. Ateşin konulduğu alan da yeni koloninin merkezi sayılırdı. Öyle ki polis kelimesi ilk zamanlarda 'yüksek kent' veya 'tepedeki kent' anlamındaydı. (Bkz. Acropolis) Bunun dışındaki yerleşimlere ise asty adı verilirdi.

 Kent devletlerinin özelliği küçük olmalarıydı. En büyükleri olan Sparta (Lakonia ve Messinia da dahil) 8,3 bin km2 idi. Atine ise (Salamis Adası ve Attika dahil) 2,8 km2 idi. 22 polisten oluşan Fokis bölgesi ise 1,6 bin km2 idi. Delos adası ise sadece 5 kilometrekareydi. 
 Kabile ve klanların birleşmesiyle ortaya çıkan kent devleti biçminde örgütlenmeler Antik Yunan'da çok yaygındı. Her kentin kendi özerk yapısı vardı. Nüfusları 5 bin ile 50 bin arasında değişirdi. Vatandaşlar için aidiyet duygusunu belirleyen şey soy veya ırkı değil, hangi kentten olduğuydu. Kültür ve din her kentte farklılık gösteriyordu. Siyasi ayrışma da bireyler bazında değil, kentler bazındaydı.

 Sparta'yla ilgili bilgilerin çoğu Sparta'dan değil diğer milletlerin kaynaklarından elde edilmiştir. Çünkü Spartalılar yazılı kültüre önem vermemiştir. Bu durum da Sparta hakkındaki bilgilerin çelişkili olmasına sebep olmuştur. (Örn. Kyriptia) Heredot ve Tukidides kısmen bahseder. Ksenofon ise Sparta'yı göklere çıkartırken Plutarkos söylencelere yer verir.

 Sparta polisi Lakedaimon (veya Lakonia) bölgesinde bulunuyordu. Bu yüzden Spartalılara Lakedaimonlular da denilmiştir. Bu bölge Peliponez Yarımadası'nın en verimli tarım arazilerinin bulunduğu bölgedir. Fakat kıyıları liman kurmaya elverişli değildir. Bu sebeple yarı-göçebe Dor kabileleri toprağı ortak mülk olarak kullanmaya başladılar. Fakat bölgede bulunan Akaları ise toprağa bağımlı köle, serf, helot hâline getirdiler.

 Sparta'nın en olgun dönemindeki örgütlenme, Delfili bir kâhinin Kral Lykurgos'a söylediği rhetra'ya -hikmet & yasa- göre  koyduğu sosyalist yasalar ile mümkün olmuştur. Başlangıçta 3 büyük kabileden oluşurken sonradan 2 kabileye düşmüştür. Bu kabilelerin 2 kralı da arkhagetes sıfatıyla Sparta'ya liderlik etmişlerdir. Savaş zamanı sınırsız yetkiye sahip olan bu krallar barış zamanı az yetkiye sahipti. Dini ritüellere başkanlık etmek ve Gerousia toplantılarına katılmak gibi basit görevleri vardır.

 Antik Yunan kentlerinde 3 çeşit yönetim biçmi gelişmiştir: Demokrasi, aristokrasi ve despotluk. En yaygın olanı demokrasi idi. Ve doğrudan demokrasi anlayışına dayanıyordu. Oy kullanabilenler meclislere temsilci seçmeden direkt olarak kendisi katılırdı.
 Demokratik kentlerle aristokratik kentler arasında kutuplaşma vardı. Deniz kenarındaki kentler çoğunlukla demokratik, iç bölgelerdeki kentler ise aristokratik idi. Bu iki kutup arasında savaşlar yaşanırdı. Bu savaşlardan en büyüğü olan Peliponezya Savaşı sonucu demokratik kentler büyük bir yenilgiye uğradı. (Plato da bu savaştan sonra aristokrasiyi savunmuştur.) Bu kentler kimi zaman da Yunan olmayan milletlere karşı birlik olup savaşırdı. (Bkz. Büyük İskender)

 Atina'da başlangıçta aristokrasi varken sonradan yavaş yavaş demokrasiye geçildi. Orantısız vergi dağılımı ve yazısız hukukun Aristokrat olmayanların aleyhine işlediği gerekçesi iç huzursuzluğa sebep oldu. Bu da demokratik yönetimlere giden yolda önemli bir süreç oldu.


 Toplumsal Sınıflar
 Bu uygarlık toplumsal sınıflara dayalı bir yapıdaydı. Sınıflar arası geçişkenlik çok zordu. 3 grup sınıf bulunmaktaydı: Hürler, metikler ve köleler.

 Kölelik, demokrasinin gelişimiyle birlikte daha da önem kazandı. Başlangıçta, borcu olan kişilerin borçlarını ödeyemezlerse kölelik yaptıkları bir durum ortaya çıktı. Bu durumun tanığı Hesiodos isimli şairdir.

 Kölelerin neredeyse hiçbir hakkı yoktu; eşya gibi görülürlerdi. Fakat sahipleri de köleleri dövemez veya öldürmezdi.
 Metikler ise Atinalı olmayıp kentlere dışarıdan gelen yabancılardır. Örneğin Aristo, Atina'da 40 yıl yaşamasına rağmen Makedon olduğu için vatandaşlık hakkı kazanamadı.
 Hürler Atina'da doğan, köle olmayan bireylerdi. Bu sınıfının yalnızca erkekleri siyasi faaliyetlere katılabilirdi. Kendi içinde 3 sınıfa ayrılırdı: Eupatrides(asiller), geomores(çiftçiler), demiurgos(tüccarlar & zanaatkârlar) ve thetesler.

 Soylular zenginleşirken, fakirleşen çiftçiler köleleşmiştir.


Hukuksal Açıdan Tabakalaşma:

1. Yurttaşlar(politai): Polisin yerli halkını oluşturan, Eupartis'e özgür kişilerdir. Toprak sahipliği, silah kullanma yeteneği olan kişilerdi. 350 bin kişilik Yunan’da sayıları 40 bin kadardı.
Yukarıda sayılan sınıfların tümü zamanla vatandaşlık statüsünü elde edeceklerdir.


 SPARTA
 Sparta'da ise toplum Spartanlar, Periokoslar ve Helotlar olmak üzere 3 sınıfa ayrılmıştı. Sayıları az olmalarına karşın Spartanlar  toplumda baskındı. İlk başta sadece soy bağı ile Spartan olunuyorken Kral Lykurgos'tan sonra farklı yollardan da bu sınıfa üye kabul edilmeye başladı. Spartan sınıfı tarımla, ticaretle ve zanaatkârlıkla ilgilenmezdi. Geçimlerini kendilerine tahsis edilen bir tür tımar sistemi olan kleros arazileri ile sağlarlardı. Bunun karşılığında ise sadece siyaset ve askerlik yaparlardı. Savaşlarda verilen kayıplardan ve Spartan statüsünü kaybeden kişiler sebebiyle zaman içinde Spartanların sayısı gittikçe azaldı.
 M.Ö. 630'da Sparta'daki helotlar isyan etti. İsyan şiddetle bastırıldı ancak bundan sonra Sparta dışa kapalı bir ülke hâline geldi. 100 yıl içinde ticaret ve kültürel çeşitlilik neredeyse bitmişti. Ardından Kral Lykurgos yeni yasalar çıkarttı: toprakları daha adil bir şekilde dağıttı ve kamu düzeninin bozulmaması için lüksü yasakladı. Kral Lykurgos, her bir Spartanın zenginlik ve lüks yaşamdan uzak, kendini toplu yaşama adayan, ortak yaşayan biri olmasını istiyordu. Bunun için Spartalı gençler agoge denilen sert bir eğitime tabi tutuldu.
 Lykurgos'un ayrıca ticaretin getireceği lüks ve ihtişamı engellemek için altın parayı yasaklayarak demir çubukları tedavüle soktuğu tahmin edilmektedir.

Spartianlar bir tür karavana örgütlenmesine sahipti. Birlikte ömür boyu her gün spor yapılır ve savaşa hazır hâlde bulunulurdu. Fakat bu birliğe her üye çeşitli haraçlar vermek zorundaydı. Bu haraçları ödeyemeyen bireyler Spartan sınıfından da atılırdı. Bu durum da Spartanların sayısını zaman içinde azalmıştır.
 Spartian sınıfındaki azalışa rağmen kendi içlerine kapanan ve sade, astetik bir hayat yaşayan Spartalılar siyasî varlıklarını uzun süre korumuşlardır. Fakat kazandıkları bir zafer sonrası çözülme ve dağılma dönemine girmişlerdir.

 Atina, Perslere karşı kurulan Attika-Delos Deniz Birliği'ni kendi emperyal çıkarları için kullanmaya başladı. Bunun üzerine Sparta'yla 431'de başlayıp 27 yıl süren  Peliponezya Savaşı yapıldı. Savaş sonunda Sparta galip geldi fakat bu galibiyet onları zenginliğe ve refaha kavuşturdu. Bu zenginlik de Sparta'daki sade ve astetik düzenin sonunu getirdi.
 Peliponezya Savaşı aynı zamanda Spartiat sayısını 700'lere kadar düşürdü. Çok zayıflayan Sparta polisine 371 yılında yine bir Dor kenti olan Tebai saldırdı.


-----------------------------------------------------------------------------


 Politika & Siyasî Kurumlar
 Despotik kentler hariç diğer tüm kentlerde meclis bulunurdu. Hür erkekler bu meclisler aracılığıyla yönetime doğrudan katılırdı.
 Atina'da bulunan meclis yılda yaklaşık 10 defa toplanırdı. Meclis; yasama ve yürütme işleriyle ilgilenen 'konsey', belediye işleriyle ilgilenen 'deme' ve yargı işlerine bakan mahkeme jürileri oluştururdu. (Sokrates idam savunmasını bu jürilere karşı yapmıştır.) bu kurumlar arasından en etkilisi her gün toplanan konsey idi. Günlük işlerin tamamını köleler veya metikler yerine getirdiği için hür erkeklerin boş vakti çoktu; bu vakitlerini siyasete ayırıyorlardı.

  • Siyasi düşünce kent merkezli ve kentle sınırlıydı.
  • Devlet her türlü faaliyetin ve bireylerin üstünde önemli bir kurumdu.
  • Özel alan-kamusal alan bütünleşmişti. Kamusal alan özeli kapsar hâldeydi. Böylece kamu yararı gözetilirdi.
  • Sınıflar arası geçişkenlik çok zordu.
  • Bireylerin değeri, kendilerinden ziyade mensup olduğu kentin statüsüne bağlı idi.
  • Siyaset, hür erkeklerin yaşam tarzı hâline gelmişti. Pek çok sosyal faaliyetten daha önemli idi.

Yasa kavramı: Yunanlıları diğer milletlerden ayıran yasalardır. Önceleri dini bir yapıya ve sözlü idi (thesmoi). Sonraları ise yazılı ve insan yapımı yasalar gelişti (nomoi).

 M.Ö. 8-7. Yüzyıllarda ortaya çıkan arkhonluk ve Areopagus, siyasetin tekelleşmesine yol açtı. Özellikle Atinalı Kylon'un  tiran olma girişimleri mevcut düzenin yetersizliğini ortaya koyan bir örnek olmuştur.
 8. Yüzyıldan sonra monarşiler yıkıldı. Bundan sürekli sık sık rejim değişikliği gerçekleşti.

 Drakon
 Aristokrasiye karşı tepkiler karşısında kendisi de bir aristokrat olan Drakon, M.Ö. 620 yılında yeni yasalar yapmaya yetkilendirildi. Aldığı yetkilerle yasaları yazılı hale getirdi. Fakat yasaları çok sertti. Örneğin küçük bir hırsızlığın cezası bile ölümdü.
 Bu yasalar, tesmoiden nomoiye geçişi sağlamıştır. Ancak Drakon'un yasaları hoşnutsuzluğu daha da arttırdı. Yeni isyanlar ortaya çıkınca M.Ö. 594'te bir arkhon olan ve dönemin 7 bilgesinden biri sayılan Solon yasa yapmakla görevlendirildi.

 Solon
 Demiurgoi sınıfından gelen Solon'un ilk reformu borç köleliğini kaldırmak oldu. (Bu yüzden eleştirilmiştir.) Ardından vergi düzenlemeleri yaptı ve siyasal hakka katılımı servet oranına göre dağıttı. Böylece 3 sınıf oluşturuldu: Zenginler/arkhonlar,  hippeis, zeugites ve thetesler. Zeugites sınıfı Bule'ye ve Heliaia'lara seçilebiliyordu.
 Borç köleliğinin kaldırılması, diğer ülkelerden köle devşirme uygulamasını başlattı.

 Solon'un ardından Atina siyasi olarak 3-4 gruba ayrıldı: Pedion, Paralia, Diakria ve Thetes. Diakria ve thetes grubu yoksuldu, başlarında da soylu olmasına rağmen, soyuyla bağlarını koparmış olan Peisistratos vardı. Peisistratos, demokrasi yanlıları adına yönetime el koydu ve tiranlığını ilan etti. Bu dönemde soyluların çoğu sürgün edildi, topraklarına da el konuldu. Ölçülü bir vergi dağılımı (ama 2. kuşağa devredilemezdi) ve ekonomik kalkınma sağladı. Fakat bu istikrarlı yönetim oğullarınca devam ettirilemedi. Böylece Sparta'nın da desteğiyle Atina'da tiranlık yıkıldı, tekrar aristokratik yönetime geçildi.

 Peisistratos
 Bu reformlara rağmen iç karışıklıklar devam etmiştir. Köylüye toprak dağıtıldığı, ölçülü bir vergi dağılımın sağlandığı (ama 2. kuşağa devredilemeyen) tiranlıklar kuruldu. Bu tiranlardan ilk olan (aynı zamanda akhron) Peisistratos halkın desteğini yanına alarak ilk tiranlığı kurmuştur. Tiranlar, halktan destek alarak başka geldikleri için demokrasiye geçmişte önemli bir adımdır.
 Fakat aristokratlar tiranları devirerek tekrar iktidarı ele geçirmiştir.

 Klistenes
 İzleyen yıllarda başka bir arkhon olan Klistenes, Solon'un zayıflattığı kabile bağlarını daha da işlevsiz bir hâle soktu. Attika'daki her köy ve mahalleyi Deme olarak gruplandırdı ve hepsini özerkleştirdi. Her deme Bule'ye milletvekili gönderdi. Yeni siyasal düzen isonomia (yasalar önünde eşitlik) olarak adlandırıldı. Devamında Bule'nin üye sayısı 500'e çıkartıldı. Aeropagus ve arkhonların yetkileri azaltıldı. Tiranlığı önlemek için ostrakismos uygulaması başlatılır.

 Solon'un zamanında önemsizleşen kölelik, demokrasinin gelişmesiyle beraber önem kazanmaya başladı. Üretim yapan köylüler de siyasete katılmaya başladıkça, sırf kölelik yapacak yeni bir sınıf oluşturulmaya başlandı. Tahminen bu dönemde Atina'daki her 3 kişiden 1'i köleydi. Kalanı da metikos ve Atinalılardan oluşuyordu.

***

 Perslerle İlk Temas
 M.Ö. 492'den itibaren Persler yıllarca Yunanlara saldırdı. Sonunda 478'de iki yüze yakın polis Attika-Delos Deniz Birliği ittifakını kurdu ve böylece Persleri yendiler. (Bu savaşın zaferini Atina'ya ulaştırmak için kırk kilometre koşan bir ulak sayesinde Olimpiyat Oyunları'nın maraton koşuları bir spor hâline gelir.)

 Ekonomisi geliştikçe Atina'da kölelik de atmaya başladı. M.Ö. 312'de yapılan bir nüfus sayımına göre 21 bin Atinalı, 10 bin metikos ve 400 bin köle vardı. Bu kölelerin çoğu savaş esirlerinin köleleştirilmesiyle köle olmuştu. Bir kısmı da korsancılıkla getirilmişti. Ayrıca kölelerin çocukları da köle sayıldığından köle nüfusu gittikçe arttı. (Bunlar haricinde hususi devlet işlerinde kullanılan, sayıları bin civarında İskit köleler vardı.)

Perikles, yaptığı reformlarla tüm yurttaşların eşit bir şekilde seçilme hakkına sahip olmasını ve önce zeugites sınıfına, sonra da thetes sınıfına arkhon olabilme yolunu sağladı. Devlet görevlilerine maaş bağladı. Yine her yurttaşa anayasaya aykırılık nedeniyle bir yasa önerisine karşı dava açma hakkı tanıdı. Ardından Bule Meclisi ve Arkhon’luk dahil, uzmanlık gerektiren işler hariç tüm devlet memurluklarının seçimle değil kura ile belirlenmesi sistemini oluşturdu. Böylece her vatandaş ömründe en az bir kez memur olabiliyordu.  

 Peliponezya Savaşı'nı kaybeden ve mali açıdan yıkılan Atina’da, idari yönden de büyük bir devrim oldu ve demokratik rejim yıkılarak yerine ‘Otuzlar Tiranlığı’ kuruldu. Bu yönetimin 8 ay sonra yıkılıp yerine demokrasinin yeniden kurulmasına rağmen, Atina bir daha eski günlerine dönememiştir.

 M.Ö. 339'da Khaironeia Savaşı ile Yunanistanın tamamını III. Alexandros ele geçirdi. Yunan kent devletleri M.Ö. 229'da bağımsızlığını tekrardan kazandı. Fakat M.Ö. 146'ta Özerk 2 kent devleti olan Atina ve Sparta hariç tüm polisler Roma Cumhuriyeti'ne bağlandılar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Devlet Kavramının Tanımı ve Devletin Rolü

  DEVLET NEDİR?    Sınırları belirlenmiş toprak b ütünlüğü içinde egemen h ükümet yetkisi tesis etmiş, otoritesini kurumlar aracılığıyla uygulayan siyasî birliktir.  Devletin b ölgesi t üm beşer î faaliyetlerin üstüne d üşer . Sosyal refah, iç d üzen , halk sağlığı için uğraşır, bundan meşruiyet kazanır. Kural koyar, d üzenler , yetkilendirir, yasaklar...  Temel soru ise neler devlet kontrolüne bırakılmalı, neler bireye bırakılmalıdır? Bu sorunun nesnel bir cevabı yoktur. Fakat denilebilir ki yalnızca bireyi ilgilendiren konular bireye, birden fazla kişiyi etkileyen konular devlete bırakılmalıdır.  1) İdealist Perspektif  Hegel'in felsefesinde hayat bulur. Ona göre toplumsal varoluşun 3 unsuru vardı: Aile, sivil toplum ve devlet. Aile, insanların kendi çıkarlarına ve çocuklarının iyiliğine önem veren bir diğerkâmlığa sahipti. Buna karşın sivil toplum, bireylerin kendi çıkarlarını başkalarının çıkarlarının önüne koyduğu 'evrense...

İdeolojiler | Liberalizm, muhafazakârlık, sosyalizm, marksizm

İdeoloji, en ihtilâflı kavramlardan biridir. Bugün ideoloji kavramı bir tanım olup geçmişte olumsuz bir anlam taşımaktaydı. Bu kavram ilk olarak Destutt de Tracy tarafından kullanıldı. Tracy için bu kavram, bilimsel bir disiplindir. Doğru ile yanlışı, hurafe ile bilimsel olanı ayırmaya dönük bir fikirler bilimidir ideoloji. Tracy'nin amacı ideolojiyi, biyoloji veya zooloji gibi bilimlerle aynı statüye eriştirmekti.  İdeoloji kavramına Tracy'den sonra Marx tarafından yeni bir anlam yüklendi. Marx'a göre ideoloji, yöneten sınıfın sömürmesine yardımcı olan fikirlerdi. Bu fikirlerin özelliği, alt sınıfları yanıltabilmesiydi. (Alt sınıflar yanıldığı zaman da sistem devam ediyordu.)  İdeoloji kavramına alternatif açıklamalar liberaller ve muhafazakârlar tarafından da getirildi. İki dünya savaşı arası dönemde ortaya totaliter rejimlerin çıkması, Karl Popper , Jacob Talmon , Hannah Arendt gibi yazarları, ideolojiyi boyun eğmeye yarayan sosyal denetim aygıtı g...

Demokrasi | Modeller, yaklaşımlar

 DEMOKRASİYİ TANIMLAMAK  Demokrasi kelimesi Antik Yunan'da ortaya çıkmıştır; 'demos' kelimesi halk, 'krasi' de yönetim anlamına geliyordu. Yani halkın yönetimi. Fakat bu kavrama çeşitli anlamlar da yüklenmiştir: Fakirler, avantajsız olanlar Profesyonel siyasetçilere ihtiyaç duyulmaksızın, halkın kendi kendisini doğrudan yönetmesi, Çoğunluk yönetimine dayanma Çoğunluğun, azıkların haklarını koruyarak iktidarı kontrol etmesi Sosyal eşitsizlikleri azaltmayı amaçlayan refah sistemi  A) Halk kimlerden oluşur?  Demokrasinin temel özelliklerinden biri siyasî eşitlik tir. Yani yönetime herkesin katılması gerekir. Ama uygulamada böyle olmaz, siyasî katılıma sınırlama getirilir. Örneğin Antik Yunan'da siyasete yalnızca +20 yaşındaki özgür Yunan erkekleri katılabiliyordu. Birleşik Krallık'ta 1928 yılına kadar, İsviçre'de 1971'e kadar kadınların seçme hakkı yoktu. 1960'lara kadar ABD'de Afroamerikanların oy hak...

Roma döneminde siyasal düşünce

Roma, MÖ. 8. Yüzyıl'dan 6. Yüzyıl'a dek Etrüsk kökenli krallar tarafından yönetildi. M.Ö. 509'da son kral Tarquinius Superbus tahttan indirildi ve ardından cumhuriyet rejimi kuruldu.  Krallık döneminde Comitia Curiata adında bir meclis kurulmuştur. Bu meclisin kral olarak seçtiği kişinin hükümdarlığını ilân etmesinin ardından yeni kral başrahiplik, başkomutanlık ve başyargıçlık gibi görevleri üstlenmiştir. Bu yetkilerin bütününe imperium denirdi.  Krallığın yıkılıp cumhuriyetin kurulmasının ardından Comitia Curiata meclisini önemini zamanla kaybetmeye başladı. Bunun yerine askerlerce oluşturulan Comitia Centuriata isimli yeni bir meclis öne çıkmaya başladı.  Toplum  Roma toplumu, başlangıçta hayvancılıkla geçinene kabilelerden meydana geliyordu. Bir zaman sonra, tüm kabilelerin reisleri aristokrat bir sınıf oluşturmaya başladı. Zaman içinde bu reislerin aileleri ve soyları bir bütün halinde patrici sınıfını oluşturdu. Ayrıca, bu kabilelerin tama...

Sosyolojiye Giriş

Sosyoloji, insanın toplum yaşamının ve toplumların bilimsel incelemesidir. Sosyolojik araştırmalar, sokakta karşılaşan farklı bireyler arasındaki ilişkilerden k üresel sosyal işleyişlere kadar geniş bir alana yayılmıştır. Ve bu araştırmaları yapmak için sosyolojik bakış açısı gereklidir.  Sosyolojik bakış açısı olaylara daha geniş bir açıyla bakmayı ifade eder. Bunun için de sosyolojik imgelem e ihtiyaç duyarız. Charles Wright Mills'in bu sözüne göre sosyolojik imgelem, insanı gündelik hayatın sıradanlığından kurtarır. Böylece olaylara daha geniş açıdan bakarak olayları daha iyi yorumlarız.   Kuramlar ve Kuramsal Yaklaşımlar   Karmaşık olayları daha iyi yorumlayabilmek için (olguların yalnızca nasıl ortaya çıktıklarını değil , neden ortaya çıktıklarını da bilmek için ) kuramlara ihtiyaç duyarız.   İlk Kuramcılar  Sosyolojinin k ökenini doğuran, Avrupa'da 1789 Fransız Devrimi ile Sanayi Devrimi'nin yarattığı altüst edici değişmeler oldu. Bu s...

İktisat Bilimine Giriş

 İktisat, bireyler ve toplumların dünyadaki kıt kaynakları, sonsuz ihtiya çlarını karşılamak için nasıl dağıttıklarını inceleyen bilim dalıdır.  Yery üzünde sahip olduğumuz kaynakların miktarları sınırlıdır. Petrol rezervi, altın, elma armut, hepsinin miktarı sınırlı ve tükenirdir. Bu yüzden bu kaynakların dağıtılması önemlidir ve bu kaynaklar iktisadın konusunu oluşturur.  Gazetelerde yazılarını okuyup, televizyonlarda izlediğiniz iktisat çıların hemen hemen hepsinin farklı görüşlere sahiptir. Bu, bir sosyal bilim ve politika aracı olarak iktisadın pozitif ve normatif özelliğinden kaynaklanmaktadır.  Pozitif iktisat bir iktisadi olayın ne olduğu, normatif iktisat ise ne olması gerektiği ile ilgilidir. Pozitif iktisat mevcut durumu inceleyip, “ne olduğunu” belirlemeye çalışır, değer yargısı içermez. Örneğin “Türkiye’nin 2011 yılı dış ticaret açığı yüksektir ifadesi bir pozitif iktisat ifadesidir.”. Bu ifadenin doğru olup olmadığını dış ticaret verilerine ...

Siyaset/Politika Nedir?

 Siyaset, en geniş anlamıyla insanların hayatını düzenleyen genel kuralları yapmak, korumak ve değiştirmek için gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir. Ancak akademik olarak, devlet yönetimiyle ilgili işleri ilgilendiren her türlü eylem olduğu düşünülebilir. Siyaset kelimesi Arap çadan Türkçeye ge çen bir kelime olup bu dil de 'seyis' kelimesinden türemiştir. Siyaset kelimesi daha sonra şehirlerin ve insanların yönetimi anlamında kullanılmıştır. Bugün ise Batı dillerinden bize geçen 'politika' kelimesiyle eş anlamlıdır. Politika ise Eski Yunan’daki şehir devletlerinin yönetilmesi anlamında kullanılıyordu. ' Zoon Politikon '  "İnsan sosyal bir hayvandır." Aristo bu sözü toplu halde yaşamanın insanın doğasından gelen bir özellik olduğunu belirtmek için söylemiştir. Aristo'ya g öre bir insanın toplum dışında yaşayabilmesi için ya bir tanrı ya da bir canavar olması gerekir . Bu görüşe göre insan, doğal bir i çgüdüyle birlikte yaşamaya eğ...

Helenistik Dönem

  Platon  Asıl adı Aristokles olan Platon, Atina'da eupatrides sınıfına mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Soylu bir genç olarak Platon, her bakımdan kendini geliştirme imkânı bulmuştur. 20'li yaşlarınla Sokrates'le tanışmış ve o ölene dek yanında eğitim görmüştür.  Platon, hocası Sokrates'ten idealizmi öğrenip bunu geliştirdi. Bu düşünceye göre evrendeki varlıkların kökeni fiziksel değil ruhsaldır. Platon bunu mağara örneğiyle açıklar: Bir mağaranın önünde durup arkası güneşe dönük olan kişi, güneşi hiç görmemiştir. Yalnızca önündeki kendi gölgesini görmektedir. Bu kişi duvardaki gölge ve ışığı gerçeğin kendisi sanar. Oysa gerçek Güneş ve kendi bedenidir.  İki ayrı evren ayrımının ardından Platon, bilginin de iki ayrı alanı olduğunu söyler. Fakat gerçekte iki ayrı bilgi yoktur: Bilgi ( episteme ) tektir ve gerçektir. Bu gerçek bilgiye de ancak akıl yoluyla ulaşılabilir. Dolayısıyla duyularla elde edilen bilgiler gerçe...